Marmara’ya – Faik Ali Ozansoy
Ah ey deniz, güzel deniz, ey nazlı Marmara!
Bilsen ne hasretim var o mahmur ufuklara,
Bilsen ne özledim seni?.. Hicrinle kaç sene
Bir münzevî hayatı geçirmekteyim yine.
Tütmektedir gözümde hayalin, derin derin
Daldım, yüzünde aksini gördüm ezellerin…
Ma’şûka seyr eder gibi daldım uzun uzun;
Gel dinle iştiyâkımı, sevdamı, derdimi…
Rabbim! Nedir o sendeki efsanevi füsûn?
Sen bir yığın sudan mı ibaretsin? Öyle mi?
Yok yok… Yegane Mübdi’in en saf ü nâzenin.
En şâirane, en güzel, en şûh gözleri
Ondan yaratmış olduğu bir madde var… Senin
Katmıştır işte rühuna tekmîl o cevheri.
Sevdalı bir kadın gibisin, hisle dopdolu;
Her hali, her kıyafeti cazib ve… korkulu.
Hülya zamanlarında ser-â-pâ bediasın.
Sen coştuğun zamanda da fevk-at-tabiasın.
Hep sevk u neşve cilvesi, yahut hışım, haşem
Olsaydı mâlikane-i hüsnünde bir köşem
Ben başka yolda şâir olurdum.. Ne boş hayâl!
Sevdalı bir kadın… Bunun izâhı güç, muhâl:
Bir raz ü rûh-ı nâ-mütenahi demektir o,
İnsan kıyafetinde ilahi demektir o.
Duydum sedânı kaç senelik bir mesâfeden!
Ey bin bir ibtihalime, hülyama âşinâ,
Asrın şu hasta rühunu temsîl eden bana
Dünyada şimdi tek bir emeldir gülümseyen:
Dil-ber deniz! Budur dileğim, sen de et duâ.
Bir gün gelir nihayeti elbet bu hasretin.
Olsun sonunda ecri bu hicrin, bu mihnetin
Âsûde bir kıyında da bir müddet inzivâ.