Kutup Yıldızı – Adnan Yücel

O korku vardı hep çıkılan yolda
O korkusuzluk vardı
Suyun su olduğu günden beri akardı
Biri can verip aydınlatır
Diğeri boğar ve yakardı
Yaşamın her dönüm noktasında
Bir ileri bir de geri
Atılan adımlar gibi alçalma ve yücelme
Atılan adımlar gibi
Büyüme ve küçülmeydi adı
Biri sevgi olup yapardı
Diğeri öfke olup yıkardı
O korku vardı hep çıkılan yolda
O korkusuzluk vardı.

Geceler güvensizdi
Gökyüzünde soluklar tükenirken
Ay sevinçsizdi
Bir şey vardı sanki hep yarım kalan
Bir anı ya da bir düş gibi
Uzak Uçurumlarda sessizce sallanan
Yıllardan beri canlı tutulan ateşler
Söndürülürken yüreklerde birer birer
Kim yakacaktı
Uğrunda ölünen o büyük ateşi kim
Daha gün batmadan
Karartılan günlerin rengini
Gün doğarken
Kim haykıracaktı mor bahçelere kim
Kim ağlayacak
Kim gülecekti tüm güzellikler adına
Kim sevecek
Kim dövüşecekti
Kim takacaktı ölürken
Ölümsüzlüğü gül diye yakasına
Kışın kar açıp
Çiçek olacaktı buz sarkıtan dallarda
Yazın güneş açıp
Gelecek olacaktı ufuklarda kim.

Bir yıldız vardır hani
Bütün yıldızlar içinde der Homeros
Ne kopmuştur hiç bir zaman
Kök saldığı kutsal yerinden
Ne de boyun eğmiştir
Ölüm kuşan hiç bir karanlık önünde
Nasıl susulursa
Bin yıllık zamana karşı okyanus dilinde
Aynen öyle parlamıştır
Tüm gecelerin gökyüzünde
Aynen öyle.

Notaların tören tören canlanıp
Dile geldiği günden beri
Hiç bir senfoni bulamadı bu sesi
Bulamadı sarayların görkemli sütunlarında
Hiç mi hiç bestelenmeden
Ve seslendirilmeden yaşandı zindanlarda
Hücreler senfonisiydi adı.

Yaylı sazlar: Demir parmaklıklar
Ve demir kilitli demir kapılar
Vurmalı sazlar: Taş duvarlar
Ve taş katılığında kör baskılar
Üflemeli sazlar: Şafakta idamlıklar
Ve direnen tutuklular
Erkekler kadınlar duvarlar ve ufuklar
Yıldızlar içindeki o yıldızın
Ölüme ve ölümsüzlüğe doğru
Akışıyla başlıyordu hep birden uçuşarak
Ardından diğer bütün notalar
Ki maviliklerde süzülen kuşlar
Kurtuluş savaşında
Kurşuna ve saza vurulan türküler
Fransız ihtilalinde
Sürgüne ve giyotine gidilen marşlar
Ve bir nice kızıl meydanda
Yankılanan uğultular – uğultular
Sonra güneşe gönderilen
Özgürlük renkleri peş peşe
Ve fethedilerek
Ağızdan öpülen enginler – enginler.

Ey halkımın demir kazık dediği
Yıldızlar içindeki soylu yıldız
Varsın onlar söndü bilsinler seni
Bulutları delerek saldığın ışıklar
Ki bin renkli gelenek üzre
Balkıyıp çoğalıyor şimdi
Susmayan bir hücreler senfonisinde.

Kentlerin en yumuşak sessizliğinde
Bildiriler düşüyor artık
İnsanların yüreğine yağmur taneleriyle
Gök gürlemeyince yer gülmez
Gök gürlemeyince yer gülmez diye.

Sosyal Medyada Paylaş :