İlhami Çiçek – Ahmet Oktay
Ey kalp!
Gece olsun, vehmi ve cinneti emziren
-Avcundadır çocuğun ve delinin, Allahın eli-
layemut gece -Gezginin saatidir ki
titreyen kandilin nurunda
arar kendi yazısız taşını her mezarlıkta.
Derunumda ağır ağır kurudu kırmızı zakkum,
karardı sebilin mermeri
ve gizlendi bu belleksiz zamandan
sönen bir yangın gibi kûfi.
Ezelden beri mi göçüyorum ben?
Her hayal kalbe döner
ve vurur bir eski saatin sesiyle:
-Bana gel.
Kimdir ki o ben,
mevsim bir yaprak ırmağı gibi
akıp gider içinden.
Ey gözüne tuzla sürme çeken Şıblî !
Başka dudaklar da var zikrla tara olan.
İblis ve iğva beni uyutmayan
Ürktüm bu yüzlerden -Bu kadın yüzleri
ki güzellik saptırır imanı
-örtünmelidir-
Mangalın korunu avcuna koy da hatırla:
nasıl unutmuştu 20 yıl Kur’an’ı İbnü’l Cella.
Yine de tene yöneldim.
Püsküren bir yanardağ gibi
lav akıttım her yanımdan
öleyim diye isteğimden önce.
Seyret beni Adem,
Seyret beni Doktor!
Her göz başka bir hayatın vampiri
Yaşım 27
-İnsan kökü çürümüş çınar gibi
apansız ihtiyarlar-
Azaltmıyor, azaltmıyor
müezzinin sesi göğsümdeki kederi.
Veronal ve lüminal. Naylon
ve plastik kent ve çöl.
Dün geceydi yandım
“yaşayan sağlam delile
dayanarak yaşasın” diyen ayetle
Ey Rab çürük benim delilim
Nereye ait ki bu hicranlı suret?
Bu gözler çoktan kesti dünyayla o karanlık
sohbetini.
Satranç ve dil yeniktir ezelden
Bakıyorum pencereden
sırtımda patiska bir gömlek ve avcumda
Allahın eli, yerin en dibine
“Yalnız hüznü vardır kalbi olanın”