Ateş Böcekleri (I.II) – Rabindranath Tagore

I
Hayallerim,
Canlı ışık lekecikleri,
Karanlıkta gözkırpıştıran
Ateş böcekleridir.

O dikkati çekmeyen,
Sesleri, yol kıyısı hercailerinin
Mırıldanır bu gelişigüzel çizgilerde.

Zihnin uykulu karanlık mağaraları içinde,
Rüyalar
Günün kervanından dökülen parçalarla,
Yuvalarını yaparlar.

Bahar, geleceğin meyveleri için değil
Fakat bir anın kaprisi için
Çiçeklerin petallerini saçar.

Neş’e kımıltısız yerin zincirinden kurtulmuş
Sayısız yapraklara doğru
Koşar ve dans eder
Bir gün için havada.

Hiçbir önem taşımayan kelimelerim
Zamanın dalgaları üstünde hafifçe dans edebilirler,
Mana ile ağırlaştıkları zaman dibe çökerler.

Zihnin derinliklerinde güveler
İnce kanatlarını büyütürler;
Ve veda ederek uçuşurlar,
Gün batımı göğünde.

Kelebek ayları değil, fakat an’ları sayar
ve yeter zamana sahiptir.

Benim düşüncelerim, kıvılcımlar gibi, kanatlanmış
Sürprizler üzerinde giderler,
Tek bir gülüş taşıyarak.
Agaç sevgi ile bakar kendi güzel gölgesine
Buna rağmen onu hiçbir vakit kucaklıyamaz.

İzin ver, güneş ışığı gibi, aşkım seni sarsın
Ve yine de aydınlık özgürlügü versin sana.

Renklendirilmiş kabarcıklardır günler,
Dipsiz gecenin yüzüne çıkan,

Hatırlamanı istemek için armağanlarım çok küçüktür;
Ve bunun için
Onları sen hatırlamalısın.

Çıkart, at ismimi armağandan;
Bir yük olacaksa,
Ancak şarkım kalsın.

Nisan, bir çocuk gibi,
Çiçeklerle tozlar üzerine hiyogralifler yazıyor.
Onları siliyor ve unutuyor.

Hatıra, rahibe, hali öldürüyor,
Ve onun kalbini ölü geçmişin türbesine sunuyor.

Mabedin kasvetli heybetinden
Çocuklar tozda oynamak için dışarı koşuyorlar,
Tanrı onların oyununu seyre dalıyor,
Ve rahibi unutuyor.

Zihnim, düşüncelerinin akışında
Birdenbire yanan bir ışık gibi çalışmaya başlar,
Asla tekrarlanmıyan akıcı notasıyle bir küçük ırmak gibi.

Dağda, sessizlik kendi yüksekliğini bulmak için kabarmaktadır,
Gölde, hareket kendi derinliğini tahayyül etmek için hareketsizleşir.

Veda eden gecenin
Sabahın kapalı gözlerine kondurduğu öpücük
Şafak yıldızında parlıyor.

Ey bakire, senin güzelliğin bir meyve gibidir,
Henüz olgunlasmamış ve açılmamış bir sırla dopdolu.

Onun anısını yitiren acı
Kuş seslerinden uzak,
Fakat yalnız ağustosböceğinin ıslığının
Duyulduğu sessiz karanlık saatler gibidir.

Gerilik onun öldüren bir pençe ile
Gerçeği elinde güvenle tutmaya çalışır.
Zayıf bir lambayı canlandırmayı arzulayarak uzun gece
Bütün yıldızlarını ışıklandırır.

Her ne kadar O dünyayı
-Gelini-
Kollarında tutuyorsa da,
Gök,
Sonsuzluğa kadar
Uzaktadır.

Tanrı, dostlar arar ve sevgi diler,
Şeytan, eserler arar ve itaat ister.

Toprak hizmetine karşılık
Ağacı kendisine bağlar,
Gök ise hiçbir şey istemez
Ve onu özgür kılar.

Çocuk, tarihin tozu ile aydınlanmış
Yaşı bilinmiyen zamanın gizliliği içersinde
Edebi olarak oturmaktadır.

Uzakta olan O, sabahleyin bana geldi,
Işık tarafından alınıp götürüldüğünde daha da yakınlaştı.

Beyaz ve pembe zakkumlar buluştular
Ve, ayrı lehçelerde neş’e ile eğlendiler.

Sessizlik
Kendi kirlerini
Süpürüp yürüyünce
Fırtına olur.

II
Geçici ışıklar ve gölgeler
ve bulutlardan oyuncakları arasında,
Şuracıkta, göksel bir çocuk gülümsüyor.

Meltem Lotüs’e fısıldar:
“Senin sırrın nedir?”
“Ben kendimim” diye cevap verir Lotüs,
“Onu çal ve ortaklıktan kaybolayım!”

Fırtınanın bağımsızlığı
ve ağaç gövdesinin bağlılığı,
Dalları sallama dansında elele vermişler.

Yaseminin, güneşe aşkı hecelemesi, çiçekleridir.

Zalim, özgürlüğü yok etmek için
Özgürlüğünü ilan eder,
Ve hala onu kendisi için saklar.

Tanrılar,
Cennetlerinden bıkmış,
İnsana imrenirler.

Bulutlar, bahar içinde tepeler;
Tepeler, taş içinde bulutlar,
Zamanın rüyası içinde fantezi.

Tanrı mabedinin aşkla kurulmasını bekler;
İnsanlar taşları getirirler.

Şarkımda Tanrıya dokunuyorum:
Tepe şelalesi nasıl uzaktaki denize dokunuyorsa!

Işık, renklerin hazinesini
bulutların düşmanlğından alır.

Kalbim, bugün, geçmiş gecenin gözyaşlarına gülümser,
Yağmur dindikten sonra parlayan
Islak bir ağaç gibi.

Hayatımı meyvelendiren ağaçlara teşekkür ettim,
Fakat, onu ebediyen yeşil tutan çimeni unuttum.

İkincisiz birin anlamı yoktur,
Diğer bir onu gerçek kılar.

Kendi ayrılıklarını bütün ile harmoni yapan
Şefkatli güzel için hayatın hataları feryad ederler.

Onlar yıkılmış yuva için teşekkür beklerler –
Çünkü kafesleri şekilli ve korunmaktadır.

Aşkta, sana senin değerin diye, bitmeyen
Borcumu ödüyorum.

Suların toplandığı havuz şarkılarını,
zambaklar şeklinde karanlığından gönderir
Ve güneş, onlar güzeldir, der.

Bu arz üzerinde tomurcuklanan ilk çiçek,
Doğmamış şarkıya bir çağrı idi.

Şafak-halk ktlesi – renkli çiçek – solar,
ve sonra sade ışık – meyve Güneş görünür.

Kendi hikmetinden şüphelenen pazu
Feryat ederek sesi bastırır.

Rüzgar, onu yalnız uçurmak için,
Fırtına haline girerek alevi tutmaya çalışır.

Hayatın oyunu hızlıdır,
Hayatın oyuncakları biri diğerinin ardından
Düşerler ve unutulurlar.

Benim çiçeğim, bir aptalın düğme deliğinde
cennetini arzulama.

Çok geç yükseldin, benim büyüyen ay’ım,
Fakat, benim gece kuşum seni selamlamak için hala uyanıktır.

karanlık, sessizlik içersinde,
Sergüzeştci ışığın kucağına dönmesini bekleyen,
Perde ile örtülmüş bir gelindir.

Agaçlar, dinliyen cennet ile
Dünyanın konuşmak için
Sarfettiği sonsuz gayrettir.

Kendikendime düşündüğüm zaman
Benliğimin yükü hafifler.

Zayıf korkunç olabilir,
Zira kuvvetli görünebilmek için
Çok cür’etkar olur.

Cennetin rüzgarı esiyor,
Demir ümitsizlikle çamura sarılıyor,
Ve kayığım göğsünü zincire vuruyor.
Ölümün ruhu tek,
Hayatın ki ise çoktur,
Tanrı ölünce din bir olur.

Göğün mavisi arzın yeşilini özler,
Hir ikisi arasında rüzgar feryat eder,
“Heyhat!”,
Günün ızdırabı kendi öz ihtişamı ile sarılmış,
Geceleyin yıldızlar arasında parıldar.

Yıldızlar sessiz bir huşu ile
Asla dokunulmıyacak yalnızlık içinde
Bakire gecenin etrafında toplanırlar.

bulut altın parıltılarının hepsini
Veda eden güneşe verir
Ve yükselen ayı solgun gülümsemeyle selamlar.

Sosyal Medyada Paylaş :