Defolu Çıkan Hayat – Yılmaz Odabaşı
I
Uzun boylu ağrılara atıldım
sokaklarda hırçın rüzgârlara katıldım
iyi yürekli çocuklar sessizce büyümekte
“Dünyanın şavkı kendine,
efkârı bize mi” demekte;
Kimileri taburlara, koğuşlara gitmekte
kimileri sidikli döşeklerde upuzun uykulara
düşmekteydiler.
Uzaklarda yaşlı çam ağaçları
sessizce çürümekteydiler…
İyi yürekli çocuklar
günlerin rahmine yaslarken düşlerini
bazen apansız ölmekte
ölmekteydiler…
Ama şalvarları gül desenli Döne’ler
yeniden dillenip döllenmekte
doğrulup yeniden dillenmekte
ve sokaklarına(damların), kedilerin üstünden
rüzgârlar esmekteydiler…
(Gecede bir fahişenin koynunda uzun donlu,
nizipli bir tüccar üşümekte;
kaçak elektrik kullanılan evlerde sümüklü oğlanlar,
püsküvit(!) istemekte ve sımsıcak somunları
kavrayan yaslı eller, balta girmemiş hayatın
ortasından korkak ve küstah bir tevazuyla yürümekteydiler…
İyi yürekli çocuklar düzineler halinde
feleğe küfrederek geçmekteydiler;
sonra gecede mart kedileri, ay ışığı ve iniltiler…
hep aynı nakaratta köhne bir hayat…)
Sonra bildik törenler, kanıksanmış itaatler
ve her aşkın künyesine bir gün
dökülen küller…
Sonrası pazaryerleri: patates, pırasa vs.
taksitler ödenip senetler alınacak bu ay da
bu ay da sürüm sürüm
turplara sıkılan limon damlaları gibi duraklarda.
Defolu çıkmış hayat
kimin umurunda?
II
Kimin umurunda?
Yeni donlar giyen eski kadınlar
ve bilumum ‘öteki’ler
dolup boşalan kültablaları, bozuk sifonlar
şerefsiz adisyonlar
ve yamalı bohçalar gibi uzayan yollar.
Kimin umurunda?
Buharlaşmış oğullarını arayan anaların acısı
ve yaşlı bir kemancının eskimiş papyonundaki keder…
/Sürerken ıssızlığın ödül töreni
sen topla dur topla dur dağılan sevinçleri…/
III
“-Vay anasını bu maçı da alamadık abiler
ipne hakemler bizi yine mağlup ettiler!”
İyi yürekli çocuklar sessizce büyümekte
en pahalı düşleri dolara endeksleyip
en ucuz pazarlara sürmekteydiler sonrası aşkın
ve şarabın şanına düşen gölgeler…
Gölgeler
Kimin umurunda?
Yoruldu yorgunluk da
aşk bir yana, düş bir yana!
Paranın sultası düştükçe
düştükçe aşka, ışığa ve şarkıya
her şey hızla ayrışmakta
üstelik gün ortası, ışıkta!
Her şey pazar ve karmaşa…
/Sürerken ıssızlığın ödül töreni
sen topla dur topla dur kirletilmiş düşleri…/
IV
İyi yürekli çocuklar sessizce
o aşınmış saçaklarda, yollarda
ısrarla yanlış atlara binip
ısrarla düşmekteydiler…
-Yok yoluna geçti geçen günler
..k yoluna kaldı kalan günler geride.
Bu yüzden aşk dediğiniz nedir ki be abiler?
Camları buğulu bir genelev odasında vizite fiyatına…
Solarken gecekonduların dar pencerelerinde
bal gözlü kızlar…
V
Sürerdi.
Yine sürerdi mırıltılar ve homurtularla hayat
“Bu maçı da alamazken abiler”
İyi yürekli çocuklar sessizce büyümekte
büyüdükçe kirlenmekte
kirlendikçe ölmekte
öldükçe bilmekte
bildikçe acımakta
acıdıkça görmekteydiler
ki her fırtınadan ve anıdan geride
herkes figüran
yaşamın sahnesinde…
Sahnesinde yaşamın
kentlerin kaldırımlarında upuzun dilenciler
minibüslerde demlenmiş ter ve çürük sperm kokusu
sahnesinde aşklarla rus ruleti
ve tel kaçıran çorapların kederi…
Sahnesinde brüt bir yaşam
net bir ölüm.
(Bırak rezil gündüzleri geceye yaslan gülüm!)
VI
İyi yürekli çocuklar o mahallelerden
düzineler halinde geçmekteydiler…
Uzak ormanlarda yalnız meşeler sessizce büyümekteydiler.
-İşte bu vuruşlar sürdükçe
maç mı alınır ulan sayın abiler
ipne hakemler bu sezon da bizi mağlup ettiler!
Aşkta
Düşte
İşte
Birer birer inerken
Beyaz bayrakları.
/Bizim çocuklar, bütün maçlarda yenildiler…/