Delikanlılar – Cahit Zarifoğlu
Gülünç şapkalarını sahipsiz şapkalarıyla
bazen mavi yanaklı bir yıldızın,
kızdan heykellerini
utanç ve yenilgen
bir gardrop odasında
tanrıya benzer
herşeyim
dünyada
üryan dolaşan bebeğin
özgürlüğün ama herşeyin
özgüre ödünç verilen geleceğin.
Erişilecek bir üst bir alt kent
bir de
içine durup demir atılacak
bu binek aşkların
delikanlılar sofrasında
kamçılı bağırışları.
Derken
merhem
yok merhem.
Derken
avuç içlerinin kadın bölmelerine
kadının iki havuç hacmindeki kadının
en usta hücrelerime
en yanıltıcı en dolup en boşalan
ve en boşa atılan
yıkan hücrelerime
bükülen dizlerime
ve kasılan karın etlerime.
Kendime gelince ben kim oluyorum
cevherim neyse nereden geliyor
nereden nereye ne mi
duvarların fayans çinko benzerleri
kendime gelince
gözlerini cihan gözlerini
ellerini kollarını parmaklarını
göğsüme göğsüme tam yüzüme
uzatan eşya beyleri
çanak çömlek
varlığına vardığım hücre gece
her yandan karanlıklar biçilir
dikilir üstümüze.
Yolda kamyonlarla süt satanlar
düşleri
evleri ufalayan ve büyüyen çocuklarından
değerli bir yoldaşlıkla
ödünç alan ihtiyar babalar
ateş yanan sokaktan geçiyorlar.
Delikanlılar baba ve adam
delikanlılar ve aşk
delikanlılar sevdalı oluşlardan.
Bir yıldız poyrazı
İsa Meryem kadar
bir balıkla girince sulara
insanlar kelime hücrelerinde
isanın denizlere dağılan saçlarında
-isa da tam denizlere göre
insanlar isaya göre
eşyalarıyla ve hayvanlarıyla
yaşar akıp giden uslarıyla
geliştire geliştire
bütün ölmek ve öldürmek sınavlarını
anılarda bırakmak için
Tanrının ve Meryemin yavrularını.
Delikanlı bir çağanoz fabrikasında
yürekleri devrilir doğum günü bayraklarıyla
kentlere çağrılan ve insan biçimleriyle
nefret biçilen
ve bunları düzenli anneler şeklinde
yalnız düşman getiren
babanın gecelerine.
Delikanlı
bir sahnenin perdelerinden sonra
katmerli kadife ve kapanan perdelerinden sonra
açılıp kapanan karanlık küçük odalarda
ve karanlık küçük odalarda.