Direnen Şehir – Osman Olcay Yazıcı
Camlara yansıyan cinnet bir figür
Ecinni sarmalı şarkı ve ezan
Nasıl böyle arsız, nasıl böyle hür?
Oku kitabını: Ki sensin yazan!
Aynalar hicaptan içine kırık
Efsunlu fanusta ışık ve katran
Duygular ağıtlı, hasretler lirik
İblis şöleniyle çevrili dört yan
Yedi-uyurların ilk şaşkınlığı
Taşralı arkadaş, ne ki bu hüzün?
Çığırından çıkmış çağ taşkınlığı
Esenliği uçup gitmiş gündüzün
Ağa camiinin acısı derin
İki gözü iki çeşme ağlıyor
Dersaadet, bu mu senin kaderin?
Sınanışın hikmetini hayra yor
Yan-yana bir resim: kadın ve kitap
Can tetik düşümü aşklar peşinde
Uğuldar beynimde mücerret azap
Tutsağım fikrimin keşmekeşinde!
Ruhumu sıkıyor beton ve çelik
Hani masalların gökçe kuşları
Mistik duyarlığım etmez metelik
Alaya alınır gönül düşleri
Kaç kalbi ansızın hiçliğe iter
Faili bilinen âşikar kurşun
Kışkırtıcı eda düşmandan beter
Alev sütunları yıkan sarışın
Çavlan bir çığlıktır hayat ırmağı
Eğreti, hükümsüz sabun köpüğü
Örtüler sonsuzu örümcek ağı
Kim nasıl kıracak saydam kabuğu?
Yaşatır iffetli efsanesini
Ucu işlemeli, sevdalı mendil
Yanık bir ezgide gizler sesini
Yaban rüzgârlara yenilmez kandil
Masum hayallerle uyan uykudan
Kısmetin açılsın, talihin dönsün
Tutun fırtınaya nazenin fidan
“Vücut ikliminin sultanı sensin!”
Yaralı yürekler mahzun-mülteci
İşgalin kahrıyla mustarip hilâl
Silahsız-süngüsüz ölmek ne feci
Esaretin adı neden istiklâl?
Pera’nın parfümlü odalarında
Hâlâ oynaşmada ecnebî bir dul
Dünün endişesi yaşar yarında
Yeniden fethini özler İstanbul!..