Düş Yanığı – Nurduran Duman
Ellerimi ısırdı, sağ ayağımı
parıldıyordu ön dişleri güneşin.
İstanbul neyi varsa, aydınlığı, aşkı
hepsini göğüme kusuyordu
çünkü iyiydi güneş, cömertti,
affedici ve yok edici istese ve soğuk.
Güneşin buzdan duvarı
denk düşerse göz ucuna çarpma sakın.
Kırılır.
Kopar ayamdaki derin çizgi
Kesik olan yırtılır.
Yanı sıra yürüdüm alt akıntının
Aklımda, kırmızı denize
nasılsa konmuş bir sürüngen!
Kara denizi sürme çekip gözlerime,
bilmedim tuzun tersine mi yüzüne mi sürdüm
Üsküdar yüklü göğümü.
Tuz ya da yakamoz,
su sudur çünkü:
ateşe düşmüş iki şey ve aşk!
Oksijene yanmış hidrojenin
uğruna deldiği dağ.
Usulca geçtim köklerimin geçilmez suyundan:
ekmek parasını yüceltecektim
alnında sevgilimin boncuk boncuk.
Ak denizde biçtiğim toprağımı
dikecektim ülkeme iyice
giyinsin de üşütmesin toprağını.
Su, gözümü yumsam da düş görmek için ben,
Sen uyuma sakın uyumuyor çünkü onlar,
ne sürüngenler ne de kökler.