Maldoror’un Şarkıları’ndan – Comte de Lautreamont
Sen, ey okur, bu yapıtın başında kine başvurmamı istersin belki de! Güzel ve kara bir havada,
tıpkı köpekbalığı gibi engin bir kösnüye gömülmüş durumda sırt üstü devrilip, gururlu, geniş ve
ince burun deliklerinle istediğin kadar kini içine çekemeyeceğini kim söyledi sana, eğer bu
eylemin önemi kadar senin o kızıl kokulara olan haklı iştahının önemini de ağır ağır ve görkemle
anlıyorsa? Daha önce eğer Tanrı’nın lânetli vicdanını arka arkaya üç bin kez içine çekmeye
kendini kaptırmazsan, inan bana ey canavar, çirkin suratının o iki biçimsiz deliğini eğlendirecektir
o kokular. O sözle anlatılmaz hazlardan alabildiğine hoşnut kalacak olan burun deliklerin, güzel
kokulardan, buhur kokularından başkasını duymak istemeyecekler bir daha; çünkü, o cânım
göklerin görkeminde ve dinginliğinde yaşayan melekler gibi eksiksiz mutlulukla tıkabasa doymuş
olacaklar.
& & &
Maldoror’un mutlu yaşadığı o ilk yıllarda nasıl iyi yürekli biri olduğunu anlatacağım birkaç satırda.
Daha sonra, kötü ruhlu doğmuş olduğunu fark etti: Ne garip yazgı! Kişiliğini elinden geldiğince
gizledi uzun yıllar, ama sonunda, şu alışık olmadığı gerilim yüzünden, her gün kan beynine çıkmaya
başladı; böylesine bir yaşama artık katlanamadığı için de, sonunda, kararlı bir biçimde kötülük
mesleğine adandı… bu tatlı dünyaya! Pembe yanaklı küçük bir çocuğu sevip dururken yanaklarını
usturayla kesip koparmak isteyeceği kimin aklına gelir, ve eğer Adalet’in türlü türlü cezaları gözünün
önüne gelmemiş olsaydı kim bilir kaç kez yapardı bu işi.Yalancı biri değildi, gerçeği kabul ediyor ve
kendisinin bir kan dökücü olduğunu söylüyordu. İnsanlar, duydunuz mu? Bu titreyen kuş teleği
kalemle de aynı şeyi tekrarlamaktan utanmıyor. Sanki istençten de güçlü yetke… Bir lânet! Yerçekimi
yasalarına karşı koyabilir mi taş? Olanaksız. Kötülük, iyilikle bağlaşma yapmak isterse, olanaksızdır.
Yukarıda söylediğim de buydu benim zaten.
& & &
İmgelemin yarattığı ya da sahip oldukları, soylu duygular sayesinde insanların övgülerini kazanmak
için yazar kimileri. Ben, kan dökücülüğün tadını betimlemek için kullanıyorum dehâmı! Gelip geçici,
yapay zevkler için değil; ama insanla başlamış, insanla sona erecek olanlar için. Tanrı’nın gizli
kararlarına uygun olarak kan dökücülükle bağlaşma yapamaz mı dehâ? Ya da, kan dökücü biri
dehâ sahibi olamaz mı? Bunun kanıtını benim sözlerimde bulacaksınız; isterseniz, beni dinleyip
dinlememek sizin elinizde. Bağışlayın, bana öyle geliyor ki saçlarım diken diken oldu; ama, önemli
değil, çünkü, elimle, kolayla eski durumlarına getirebilirim onları. Bu, şarkı söyleyen kişi, tek sesli
parçalarının bilinmedik şeyler olduğunu ileri sürmüyor; aksine, kahramanının kibirli ve kötücül
düşüncelerinin bütün insanlarda bulunmasına alabildiğine seviniyor.
& & &
Yaşamım boyunca, istisnasız hepsi de budalaca işler yapan dar omuzlu insanlar gördüm ve çoğu
türdeşlerini şaşkına çevirip ruhları türlü şekilde baştan çıkarırlardı. Eylemlerine gerekçe olarak “ün”ü
gösterirler. Onları görünce herkes gibi gülmek istedim ben de; ama böylesine tuhaf bir öykünme
olanaksızdı benim için. Keskin ağızlı bir bıçak aldım, dudaklarımın birleştiği yerlerde etimde yaralar
açtım. Amacıma ulaştığımı sandım bir an. Kendi elimle yara açtığım bu ağıza baktım aynada! Bir
yanılgıydı! İki yaradan akan kan, gerçekten başkalarının gülüşü olup olmadığını anlamama engel
oluyordu aslında. Ama, bir süre karşılaştırma yaptıktan sonra, gülüşümün insanların gülüşüne
benzemediğini gördüm, yani gülmüyordum ben, gülüşüm yoktu benim. Çirkin suratlı, gözleri karanlık
gözevlerine gömülmüş insanlar gördüm; kayanın sertliğini, dökme çeliğin katılığını, köpekbalığının
kan dökücülüğünü, gençliğin küstahlığını, canilerin mantıksız öfkesini, iki yüzlülerin ihanetlerini, en
olağanüstü oyuncuları, rahiplerin kişilik gücünü ve dışardan bakınca en içe kapalı, dünyaların ve
göklerin en soğuk yaratıklarını aşıp geride bırakmışlardı; ahlâkçılar bitkin düşmüştü, yüreklerindekini
görmeye, Tanrı’nın amansız öfkesini başlarına yağdırmaya çalışırken. Hepsini bir arada gördüm; kimi
zaman, belki de bir cehennem cini tarafından kışkırtılmış, dondurucu bir sessizlikte gözlerine hem
yakıcı hem kinli bir pişmanlık acısı sıvanmış durumda, annesine daha şimdiden başkaldıran bir çocuk
benzeri en sıkı yumruklarını havaya kaldırdıklarını, bağırlarının gizlediği o alabildiğine adaletsiz ve
dehşet yüklü, tutkulu ve düşman düşüncelerini ortaya çıkarma yürekliliğini gösteremediklerini ve
bağışlayıcı Tanrı’yı merhametten kederlendirdiklerini gördüm; kimi zaman, günün her anında, yediden
yetmişe insanlara, soluk alan her şeye, kendilerine ve Tanrı’ya karşı mantıksız ve akıl almaz lânetler
yağdırırlarken, kadınları ve çocukları kötü yola düşürürlerken, vücudun edep yerlerini kirletirlerken
gördüm onları. O zaman, sularını yükseltir deniz, tekneleri dipsiz derinliklerinde yutar; kasırgalar ve
depremler yerle bir ederdi evleri; veba, türlü türlü hastalıklar kırıp geçirirdi yakaran ailelerini. Ama
insanlar anlamaz bunları. Yeryüzündeki davranışları yüzünden utançtan kızarırken, sararırken de
gördüm onları; ama pek ender. Kasırgaların kız kardeşi fırtınalar; güzelliğini kabul etmediğim mavi
gökkubbe; yüreğimin imgesi iki yüzlü deniz; bağrı gizemli dünya; öteki gezegenlerin halkları; bütün
evren; onu cömertçe yaratan Tanrı, sana yakarıyorum: İyi bir insan göster bana! .. Lûtfun on katına
çıkarsın doğal güçlerimi; çünkü, bu canavarı görünce şaşkınlıktan ölebilirim:
Daha azı için bile ölünebilir.
Çeviri: Özdemir İNCE